Doğal boyamacılığın geçmişi hemen hemen dokumanın tarihi kadar eskidir. 1947 den
sonra Moenjodaro bölgesinin İndus Vadisin’de ki arkeolojik kazılardan birinde,
zemin taşlarının çatlağında, az miktarda mavi boya bulunmuştur.
Bugünkü Pakistan sınırları içerisinde bulunan ve MÖ 3500 yıllarına
tarihlendirilen, bu arkeolojik yerleşimde bulunmuş olan indigo boyarmaddesi,
günümüze kadar ulaşan en eski ve en önemli veridir. Bu bölgenin o dönem
Hindistan’a ait olduğu düşünülürse, indigonun ilk kullanıldığı yerin büyük bir
olasılıkla Hindistan olduğu varsayılabilir. Aynı yerde daha sonra yapılan başka
bir kazıda da MÖ 3000 yılına ait iki adet kırmızı renkli pamuk elyafından
yapılmış para kesesi bulunmuştur. Bunların büyük bir olasılıkla kökboya (Rubia
sp.) türlerinden biri ile boyanmış olduğu düşünülmektedir. Ancak bu para
keseleri kazı sonrasında korunamamış ve kaybolmuştur.
İndigonun Hindistan’da kullanılmış olduğu dönemlerde, Mezopotamya’da da, MÖ 4000
yıllarının sonunda eğirme, dokuma ve boyamanın gelişmiş olduğunu, Eski
Sümerler’in en büyük şehirlerinden biri olan Nippur’da bulunan, kil tabletlerden
anlaşılmaktadır. Ayrıca eski Mezopotamya da küp boyama ve mordanlı boyama
yöntemlerinden bahseden tabletler de bulunmuştur.
MÖ 3000 yıllarında Eski Mezopotamya’da kermes böceğinin kırmızı renk boyamalarda
kullanılmış olduğu kil tabletlerden anlaşılmaktadır. Mısırda bulunan duvar
resimlerinde insanların sosyal statülerine göre giysilerdeki mavi ve kırmızı
renkli şeritlerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.
MÖ 2000 yıllarına ait Açana Höyüğünde bulunan tabletlerde de eğirme, boyama ve
dokuma ile ilgili bulgulara rastlanmaktadır. Bu tabletlerde; beyaz, siyah, gri
ve kahverengi için natürel renkler (elyafın doğal rengi) kullanılmış olduğunu;
sarı, yeşil, kırmızı, kırmızı-mor ve mavi-mor renklerin boyanmasında boyama
yöntemlerinden ve boyama kaynaklarından bahsedilmektedir.
MÖ 1500 yıllarında Hindistan’da kırmızı renk boyamalar için lak böceğinin de
kullanılmış olduğu bilinmektedir. Asur kralı II. Sargon MÖ 800 yıllarında Urartu
krallığın yendikten sonra, Urartu Krallığının Sarayından yağmalanan tekstil
ürünlerini, kayıt altına aldırmıştır. Kırmızı renkli bu tekstillerin de
Ağrıdan’dan geldiği kaydedilmiştir. Bu bilgiye dayanarak, yağmalanan bu
tekstillerde Ağrıdağı kermes kullanılmış olabileceği söylenebilir.
MÖ 7. yüzyıla ait bir diğer tablette ise direkt, mordanlı ve küp boyama
yöntemlerinden bahsedilmektedir. Mavi için indigo (iki farklı ton), kırmızı için
kökboya, mor için kökboya ve indigo, sarı için zerdeçal, yeşil için sarı ve
indigo kullanılmış olduğundan bahsedilmektedir.
Dünyanın en eski halısı olarak kabul edilen ve MÖ 500 yılına tarihlendirilen
Pazırık halı ve halı ile aynı kurganda bulunan keçe örneğinin kırmızı rengin
boyarmadde analizlerinde Polonya kermesi (Porphyrophora polonica) ve kökboya
kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.
Deniz salyangozlarından elde edilen mor renk boyarmaddelerin, boyamacılık ve
pigment olarak kullanımları yaklaşık MÖ 1800 ile 1600’lerde Akdeniz Sahillerinde
başlamıştır. Bazı kaynaklarda ise bu tarihten en az yüz yıl önce Girit ve onu
çevreleyen adalarda başlamış olduğu söylenmektedir.
“Kraliyet moru” ifadesine ilk kez MÖ 13. yüzyıla ait Knosos’ta bulunan tablet de
rastlanmıştır. MÖ 1. yüzyılda Orta Doğu’ya eğemen olan Asur Uygarlığı’nda deniz
kabuklularından elde edilen mor renk, çok önemli bir boyarmadde olmuştur. Bu
nedenle özellikle İbraniler, Yunanlılar ve Persliler başta olmak üzere, çeşitli
uygarlıkların dünyanın bu bölgesine ilgileri artmıştır. Mısır’da, mor renk ancak
Helenistik döneminde güç simgesi olarak benimsenmiştir. 15. yüzyılda hem boyama
için salyangozların öldürülmeleri hem de çok pahalı bir uygulama olması
nedeniyle kullanımı yasaklanmıştır.
Koşinil böceği, Meksika da yerliler tarafından boyamalarda kullanımı MÖ 1000’li
yıllara kadar geriye gitmektedir.
16. yüzyılın başlarında ise Amerika kıtasından önce Avrupa’ya sonra Asya’ya
getirilmesiyle birlikte dünyanın çeşitli bölgelerinde yaygın olarak kullanılmaya
başlamıştır.
19. yüzyılın ikinci yarısında bazı boyarmaddelerin kimyasal olarak sentez
edilmesi sonucunda doğal boyarmaddelerin kullanımı giderek azalmıştır.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde ve sonrasında doğal boyamacılık ortadan kalkma
noktasına gelmiştir. Ancak 1980’lerden sonra bazı sentetik boyarmaddelerin
toksik ve kanserojen özellikleri ve çevre kirliliğine neden olmalarının farkına
varılmasıyla, doğal boyarmaddelerin kullanımlarını yeniden gündeme
getirilmiştir.
Günümüzde doğal boyarmaddelerin kullanımını desteklemek adına birçok doğal boya
projeleri başlamış ve sayıları gün geçtikçe artmaktadır.